Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail sınırını aşıp silahlı saldırı düzenlemesinin ardından İsrail günlerdir Gazze’ye havadan saldırıyor. Hamas, yaklaşık 150 İsrailliyi rehin alırken İsrail yetkilileri, Gazze’ye yönelik ‘topyekün abluka kararı aldı. ‘Her iki tarafta yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor.
İsrail ile Gazze arasında yaşanan çatışmalar, dünyadaki tüm savaşlar gibi İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ortaya çıkan karmaşık bir uluslararası hukuk sistemi kapsamına giriyor.
Bu sistem, devletlerin askeri güç kullanmasını ve düşmanlıkların yürütülmesini düzenliyor.
Ancak günümüzde hemen hemen her savaşta olduğu gibi şu anda Hamas ile İsrail devletinin eylemlerinin yasallığı tartışılıyor.
Doğu Kudüs ve İsrail dahil işgal altındaki Filistin topraklarına ilişkin Birleşmiş Milletler (BM) Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, 10 Ekim’de yaptığı açıklamada son günlerde her iki tarafta savaş suçlarının işlenmiş olabileceğine dair kanıt bulunduğunu ve uluslararası hukuku ihlal eden ve sivilleri hedef alan herkesin suçlarından sorumlu tutulması gerektiğini söyledi.
Peki savaş durumlarında tarafların eylemlerini hangi yasalar ve mahkemeler denetliyor? Yasalara İsrail taraf mı? Ne tür davranışlar savaş suçları kanununu ihlal edebilir?
Çatışmayı hangi yasalar yönetiyor?
Dünyanın büyük bir kısmında kabul gören silahlı çatışma kuralları, tüm Birleşmiş Milletler (BM) üye devletleri tarafından onaylanan ve uluslararası savaş suçları mahkemelerinin kararlarıyla desteklenen 1949 Cenevre Sözleşmesi’yle ortaya çıktı.
‘Silahlı Çatışma Hukuku’ veya ‘Uluslararası İnsani Hukuku’ diye adlandırılan bu hukuk sistemi, sivillere, askerlere ve savaş esirlerine yönelik muameleyi düzenleyen bir dizi anlaşmadan oluşuyor.
Bu, Hamas gibi organize silahlı örgütleri kadar hükümetlerin de eylemlerini kapsıyor.
İsrail’deki saldırılarıyla Hamas’ın ve işgal altındaki Filistin topraklarına yönelik saldırılarıyla İsrail’in savaş suçu işlediği iddia ediliyor.
Tarafların kendi ülkelerinde yargılanmaması halinde, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC), devreye girebilecek tek uluslararası hukuki organ.
Yerel mahkemeler savaş suçları davalarında evrensel yargı yetkisini uygulayabilir ancak bunun kapsamı oldukça sınırlı.
Evrensel yargı yetkisi, bir devletin ulusal yargı sistemine, kendi topraklarında, kendi vatandaşları tarafından veya kendi vatandaşlarına karşı işlenmemiş olsa bile belirli suçları soruşturma olanağı veriyor.
ICC’nin kurulmasını sağlayan Roma Statüsü ise yerel yetkililerin devreye girmek konusunda “isteksiz veya yetersiz” olduğu durumlarda, mahkemeye üyelerinin topraklarında veya üyelerin vatandaşları tarafından işlendiği iddia edilen suçları soruşturma konusunda yasal yetki veriyor.
ICC, Salı günü yaptığı açıklamada etkisinin mevcut çatışmada işlenen olası suçlar için geçerli olduğunu ve delil toplamaya devam ettiğini söyledi.
ICC’nin rolü ne?
Uluslararası Ceza Mahkemesi, 2002 yılında Lahey’de kuruldu.
Mahkemenin 123 üye devletinde veya bu devletlerin vatandaşları tarafından işlenen savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım konusunda yargı yetkisi var.
ICC, bu suçların tamamını ‘vahşet suçu’ diye tanımlıyor.
Çin, ABD, Rusya, Hindistan ve Mısır da dahil olmak üzere dünyanın büyük güçlerinin çoğu mahkemeye üye değil.
ICC, Filistin’i üye devlet olarak tanırken İsrail, mahkemenin yargı yetkisini reddediyor ve mahkemeyle resmi düzeyde ilişki kurmuyor.
Sınırlı bir bütçe ve personele sahip olan ICC savcıları halihazırda Ukrayna, Afganistan, Sudan ve Myanmar gibi 17 vakayı inceliyor.
Reuters’a göre ICC, 2023 yılında Filistin topraklarındaki soruşturmalar için bütçesinden neredeyse 1 milyon euro ayırdı ve ek kaynak arıyor.
ICC, Mart 2021’den bu yana işgal altındaki Filistin topraklarında 2014’ten bu yana işlenen savaş suçu ve insanlığa karşı suç iddialarına ilişkin soruşturma yürütüyor.
Henüz mahkemeden herhangi bir tutuklama kararı çıkarmadı.
ICC, elindeki delillerin bir tarafın vahşet suçu işlediğine dair makul gerekçeler oluşturduğuna inandığında tutuklama emri verebiliyor.
Ne tür eylemler savaş suçu kabul ediliyor?
Cenevre Sözleşmesi’ne göre askeri hedeflere yönelik saldırılar, uluslararası hukuka orantılı olmalı. Yani bu saldırıların aşırı düzeyde sivil yaşamına ve sivillerin eşyalarının kaybına neden olmamalı.
İsrail ile Hamas arasında 7 Ekim’de başlayan çatışmalara ilişkin İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), sivillerin kasıtlı olarak hedef alınması, ayrım gözetmeyen roket saldırıları, sivillerin Filistinli silahlı gruplar tarafından rehin alınması, Gazze’de yüzlerce Filistinli’nin ölümüne neden olan misilleme hava saldırıları ve İsrailli yetkililerin Gazze’ye uyguladığı ablukayı savaş suçu diye niteliyor.
HRW İsrail ve Filistin Direktörü Omar Shakir, “Sivillerin kasten öldürülmesi, rehin alma ve toplu cezalandırma, hiçbir gerekçesi olmayan korkunç suçlar” ifadelerini kullandı.
Rehin alma, cinayet ve işkence, Cenevre Sözleşmesi kapsamında açıkça yasaklanmışken, İsrail’in tepkisi de savaş suçları soruşturmasına konu olabilir.
Salı günü İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, 2,3 milyon kişinin yaşadığı Gazze Şeridi’ne gıda ve yakıtın ulaşmasını engellemek için sıkı bir abluka uygulayacağını duyurarak BM yetkilileri ve insan hakları gruplarının eleştirilerine hedef oldu.
İnsanlar için günlük hayatın halihazırda zor olduğu Gazze’de İsrail’in aldığı yeni kararın tehlikeli olduğu vurgulandı. “Son derece vahim” insani durumun “katlanarak kötüleşeceği” belirtildi.
Gallant ayrıca, İsrail’in Hamas’ı “yeryüzünden sileceğine” söz verdi.
Gallant’ın duyurduğu abluka, Hamas’ın askeri gücünü baltalamaya yönelik meşru bir araç yerine sivilleri hedef alıyorsa veya orantısız bulunuyorsa savaş suçu olarak kabul edilebilir.
Öte yandan Hamas’ın İsrail’deki bir festivale yönelik saldırısında yaklaşık 260 kişi hayatını kaybetti.
Ayrıca Gazze sınırı yakınındaki çeşiti Kibbutz topluluklarında çok sayıda sivilin silahlı Hamas üyeleri tarafından öldürüldüğü aktarıldı.
Uzmanlar bu eylemlerin savaş suçları soruşturması kapsamında mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
İsrail’in “kendini savunma hakkı”
Hamas’ın İsrail’e saldırısının ardından birçok ülke lideri, İsrail’in kendini savunma hakkına sahip olduğunu söyledi.
7 Ekim akşamı Beyaz Saray’dan konuşan ABD Başkanı Joe Biden da bu yönde bir açıklama yaparak ABD’nin İsrail’e desteğinin “sağlam ve tereddütsüz” olduğunu ifade etti.
Geçtiğimiz günlerde Netanyahu ile görüşmesi hakkında bilgi veren Biden, “Hukuka uygun şekilde hareket ettiğimizde İsrail ve ABD gibi demokrasilerin daha güçlü ve daha güvenli olduğunu konuştuk” dedi.
Ancak İsrail’in abluka kararının ardından Gazze’ye insani yardımın ulaştırılamadığı belirtiliyor.
Pazartesi günü açıklama yapan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, İsrail’i askeri operasyonlarını yürütürken sivilleri ve sivil alt yapıyı korumaya ve uluslararası hukuka uymaya çağırdı.
Guterres, İsrail’in Gazze’yi tamamen kuşatmasından, gıda, yakıt ve elektrik tedarikini kesmesinden “derin üzüntü” duyduğunu söyledi.